Petrol Ofis ve Petrolspor

Yazı ile ilgili fotoğraf ve linkler son kısımdadır. 

Babam ve amcamlar ortak olarak Nazilli’deki Petrol Ofisi benzin istasyonlarını  işletiyorlardı. 

Bu binalardan biri İzmir-Denizli anayolu üzerindeydi. Bu binada benzin pompaları, çayhane, lokanta, restoran, araç yıkama yağlama bölümü, tuvalet bulunuyordu. 

Restoranın yanında, üst katta bizim oturduğumuz daire vardı. 

İkmale kalmadığım sene olmadığından, normalde boş olan restoranda ders çalışırdım. Yolun karşısında bir kahvehane vardı, o zamanlar 45lik pikaplar kullanılırdı. Garsonun müzik ile uğraşacak vakti olmadığından aynı şarkıyı, türküyü 10-15 defa arka arkaya dinlediğim olmuştur. Bilhassa “Anamur yolları yar yar yandım aman" diye çığlık çığlığa söylenen türküden nefret etmişimdir.

Şehirlerarası otobüs şirketlerinden bazıları bizim benzin istasyonunda mola verirlerdi. Vasıf ile ben, bazen mikrofondan  “İzmir'den gelip Denizli’ye gitmekte olan  …… Turizm otobüs yolcuları, otobüsünüz 20 dakika ihtiyaç molası vermiştir” gibi anonslar yapardık.


Spora gelince;

Nazilli de Aydın 1.liginde oynayan Menderesspor (daha sonra Nazillispor oldu) ve Sümerspor olarak 2 takım vardı. 

Sümerspor, Sümerbank fabrikasının, işçilerden aidat kesintisi yaparak sponsor olduğu fabrika takımıydı. 

Bir de Aydın 2.ligde Nazilli'den Pamukspor vardı. 

Okullar tatil olduktan sonra, yaz aylarında bizim mahalledeki gençler, arkadaşlarımız ve dostlarımızla gayri federe bir futbol takımı kurmuştuk. Bu takımın fahri başkanlığını babam, Halil Hasırcı yapıyordu. Babamın yaptığı, bizim emektar pikabımızla, bizleri Nazilli'de maçın oynanacağı sahaya götürmek ve bize maç hakkında önerilerde bulunmaktı. Tabi bütün bunları futbolu çok sevdiğinden ücretsiz yapıyordu. 

Babam, ben doğuncaya kadar Menderesspor takımında oynamıştı, ve son sene namağlup şampiyon olmuşlardı. 

Babamın oynadığı senelerde, şartlar daha da zormuş. Mesela soyunma odaları yokmuş ve futbolcular sahanın kenarında soyunurlarmış, bazen bunun faydasını da görmüşler: bir gün, gittikleri kasabadaki karşı takım oyuncuları ve seyirciler üzerlerine yürümeye başlayınca, futbolcu arkadaşlarından Dokuzun Nusret (Dokuzun Mehmet Efe'nin oğlu) eşyalarının arasında bulunan tabancasını çıkarıp havaya 2 el sıkınca kalabalık dağılabilmiş.

Ailelerimizden top oynamamıza karşı çıkanlar da vardı. Daha sonra banka müdürü olan Tevfik adlı arkadaşımızın annesi “Tevfik naha gözün kör olmasın, yine mi top oynuyorsun!” diye bağırdığında Tevfik oyunu bırakır, eşyalarını kucaklayarak kaçardı. Tevfik o kadar alışmıştı ki bu duruma “Anan geliyor Tevfik” diye bir bağırma duyduğunda, bunun doğru olup olmadığına bakmayıp maçı anında bırakır, eşyalarını alır kaçardı.

Petrolspor formamız kahverengi beyazdı.

Menderesspor ve Sümerspor'u ayrı ayrı yendik. Menderesspor maçının neticesi yerel gazetede yayınlanınca ve maç sonucunu bildiren tahtalarda yazılınca, zoruna giden Menderesspor yetkilileri, “yeni bir maç yapalım, hasılat sizin olsun “dediler. O maç çok gaddarca olacağı için kabul etmedik.

Özel bir maçta, Sümerspor'u fabrikanın sahasında 3-2 yenerken, maç yağmur dolayısıyla yarıda kaldı. Üç golümüzü de ben atmıştım . Maçın başlarında benimle dalga geçen seyirciler, ben gol attıkça “Yahu biz bu çocuğu almayıp İzmir’den oyuncu alıyoruz ve bu çocuk bize üç gol atıyor” demişler.

Nazilli dışındaki kasabalara da maçlara gittik. O durumlarda karşı taraftan bizi getirip götürecek minibüsün masrafını ve biraz da  fazlalık isterdik, o artan parayla da ayakkabısı, malzemesi  eskiyen futbolcu arkadaşlara ayakkabı alırdık.


Sahalara gelince;

Bozdoğan'daki futbol sahası  30 derece meyilliydi ve arkadaşımızla pas alıp vermeğe gerek olmadan, kendimizle paslaşarak oynayabiliyorduk. Top aşağıya kaçarsa da orman içinden alıp geliyorduk.

Burhaniye'de ise Burhaniyespor futbol takımı sezonu açtı, alınlarına kurban kanı sürdüler. Biz maçı 6-2 aldık, çok sinirlendiler.

Buldan'da maç biraz sert oldu. Maç 3-0 aleyhimize iken 5 dakikalık bir oyunla durumu 3-2 yaptık. Göğsümün üzerine bir taban yiyince ben de maçı zorlamayı bıraktım ve maçı 3-2 kaybettik. Maçtan sonra bize bir izzet bir ikram yaptılar... Meğer her gelen takım onları yeniyormuş; onlar da o takım oyuncularını dövüyorlarmış. Onların yendiği tek takım bizmişiz; ondan pek mutlu olmuşlar.

Dönüşte, Nazilli’nin Turan mahallesinden bizi maça davet ettiler. Oradaki oyuncuların büyük çoğunluğu Burhaniye'de oynadığımız futbolculardı ve bize çok kızmışlardı. İlk devre 3-0 bitti. 3 golü de ben attım; ama yediğim tekmenin haddi hesabı yoktu. Devre arasında karşı tarafın yetkilileri ile konuştuk ve çok sert oynadıklarını, gerekirse bizim de cevap verebileceğimizi belirttik. Karşı tarafın santrhafı ve kalecisi bana en çok kızanlardandı; çünkü ben kaptan olarak, Burhaniye’de de  2 gol atmıştım ve bazı serzenişlerde bulunmuştum. Kaleci “Kırın ayağını gelmesin!” diyordu. Bu arada bir gol attık, bir gol yedik derken maç 4-1 oldu. Maçın bitmesine çok az kalmıştı; bir top kaptım kaleye giderken hakem maçı bitirdi, ben de topun üstüne basıp durdum. Santrhaf koptu geldi, bana tekme attı. “Bu ne şimdi, maç bitti, niye vurdun?” dedim. O da bana “Keyif benim değil mi, vururum vururum!” dedi. Bende asfalyalar attı; “Bu keyif de benim" diyerek bacaklarının arasına bir tekme savurdum. Anında etrafım sarıldı; bütün mahalleli bana 2 ila 5 dakika dayak attı. Allahtan uzun boylu olduğum için yüzümden çok göğsüme, sırtıma vurabildiler. Meğerse, o mahalle Nazilli’nin en kavgacı mahallesiymiş. Bunu da öğrenmiş oldum.




Comments

Popular posts from this blog

Lise yıllarımda spor hayatım

Halk Sokaktaki Ev

Emin Dedemin Evi